24 Ocak 2012 Salı

OKÜLTİZM



Okültizm kelimesinin Türkçe karşılığı "gizlibilim, gizlicilik" olarak ifade edilmektedir. Gizli bilimler denilince, eski geleneğin devamını sağlayan ezoterik (batınî) doktrin anlaşılmaktadır.

Okültizmin daha iyi anlaşılabilmesi için, onun nasıl oluştuğunun bilinmesinde yarar vardır. Geçmiş zamanların büyük düşünürleri, fikirlerini mükemmelleştirmek amacıyla, dünyamızda doğmuş büyük uygarlıklardan ve özellikle de Eski Mısır gizemlerinden büyük ölçüde yararlanmışlardır. Bu antik çağ uygarlıklarında bilim, başlıca iki ana kısma ayrılırdı:

1- Fiillere dayanan maddî kısım;
2- Prensiplere dayanan fikrî kısım.

Bu ikisi arasında birinden diğerine geçiş niteliğinde sayısal bir kısım vardı ki, bu da "Kanunlar"a dayanırdı. Görülüyor ki, her bilimin bir fizik, bir metafizik ve bir de matematik kısmı vardır. Metafizik kısım olmadan, bilim, ölü şeylerin sayılması olurdu. Metafizik, tüm bilimlerin canlandırıcı ruhu idi. Buna karşılık fizik kısım da olmasaydı, bu kez fikrî kısım sadece hayalî bir safhada kalır, dünyaya uygun bir bilgi hâline gelemezdi.

Bu üç unsura da sahip olan bilim, gerçek bilimdi. Buna EKSİKSİZ BİLİM, TAM BİLİM denirdi. Tez (fizik), antitez (metafizik) ve sentez (matematik), TAM BİLİM'i meydana getiren üç ana unsurdu.

Fizik ve metafizik akımların kullanılması, ancak sentez ile mümkün olabilmekte ve bu da, uzun ve zorlu bir çalışmayı gerektirmekteydi. Mabetlerdeki gizli mistik çalışmalar sayesinde elde edilebilen bir zihin dinamizmi, bu çalışmalar için elzemdi.

Barbarların istilâsını takip eden devirlerde, Batı dünyasının Orta Çağ gizemciliği boyunca süregelmiş ağır tempolu zihinsel gelişimi, en sonunda selâmeti, her problemi bu üç cepheden inceleyen eski sentezlere başvurmakta buldu. İstanbul'un Osmanlılardın eline geçmesi bu çağı kapadı. Araplar da Batı âlemine yayılmaya başladılar.

On beşinci ve on altıncı yüzyıllarda bir kısım bilim merkezleri, okullar, çalışmaların fizik tarafına yöneldiler. Çünkü bu onlara hem daha kullanışlı geliyor, hem de daha az yorucu ve kısa bir çalışma gerektiriyordu. Böylece, insanlığa ait tüm bilimlerin tüm kollarında ayrılıklar başgösterdi. Fikrî kısım teolojik öğretim merkezlerine çekilirken, maddî kısım da, tıp üniversitelerinin ve bilim ekollerinin malı oldu.

Zamanla, gerçek çalışmaların ve yüksek bilgilerin tümü, OKÜLT BİLİMLER adı altında karanlığa itildi. Okült bilimler, "müspet" (pozitif) olarak adlandırılan tüm bilimlerin gerçek prensiplerini ve bütün felsefesini kendinde saklamaktadır. Ve ne zaman ki, bu sözü geçen bilimler ki aslında gerçek bilimin kırıntılarıdır kendilerini bütünlemek ihtiyacı duyacaklar, o zaman kendi esaslarım okült ve ezoterik bilimlerde aramak zorunda kalacaklardır.

Bilimlerin iki bölümü arasındaki bu ayrılık toplumlarca da benimsendikten sonra, resmî öğretinin yanı sıra daima bir gizli öğreti de nesilden nesile, inisiye toplulukları tarafından aktarıldı. Bu gizli öğretinin gayretleri, eski TAM BİLİM'in yeniden kurulması yönündeydi ki, bu da "sentez" den kaynaklanıyordu.

Mabetlerin en gizli bölümlerinde saklı tutulan bu "sentez", bilimlerin açığa vurulmayan gerçeklerini kendi bünyesinde bulunduruyor ve prensipleri saklamaya yarayan işaretler ve hiyerogliflerle ifade ediliyordu. Okültizm, müspet bilimlerin yerini alıcı değil, onları tamamlayıcıdır. Büyük sayıda fenomenin teori ve pratiğine sahiptir. Kabala uygulamaları, maji, alşimi (simya) ve .astroloji bu çalışmaların başlıcalarıdır.

Okült çalışmalarda eski geleneklerin öğrenilmesi ve öğretilmesi esastır. Bu gelenek ve bilgiler başlıca üç esasa dayanmaktadır:

1- Tek Tanrı fikri.
2- Tekrar doğuş.
3- Tekâmül.

Bu esaslar üzerine inşa edilmiş inceleme ve araştırma konuları şöyle sıralanabilir:

- Ölüm ötesinde ve berisinde ne vardır?
- Nereden gelip nereye gidiyoruz?
- Bu dünyadaki hayat tarzımız ne olmalıdır?
- Bunun için makul bir ölçü var mıdır?
- Kendi kendimizi ıslah edebilir miyiz?
- Doğa kuvvetlerinden yararlanmayı nasıl başarırız?
- Ölüm ötesi âlemlerin yasaları nelerdir?

Okültizm bu soruların en doğru ve kesin cevaplarını verdiğini asla iddia etmez. Bu bir çalışma aracıdır, bir inceleme vasıtasıdır ve eğer hoca talebelerine mutlak gerçeği yakaladıklarını söylüyorsa, bu sadece ve sadece kibir mahsulü boş bir aldatmacadan ibarettir. Okültizm, genelde içimizde doğan bazı soruların çözümünü gösterir. Bu soruların neler olduğunu yukarıda görmüştük. Elde edilen sonuçlar, daima yoğun ve derinlemesine bir deney ve gözlemin sonucu olmalıdır ve bunların, mutlak gerçeğin ta kendisi olduğu hiçbir zaman iddia edilmemelidir. Bu aşamada, okültizmi iki safhada ele alabiliriz:

1- Geleneklerin temelini oluşturan "değişmez kısım", ki, buna, hangi çağda yaşamış ve hangi köke bağlı olursa olsun, tüm hermetistlerin yazılarında rastlanır.

2- Okültistin, tamamen kendi özel araştırma ve yorumlarına dayanan "kişisel kısım".

Değişmez kısmı da üç ana noktada inceleyebiliriz:

1- Evrenin tüm plânlarında mevcut fiilin esası olan "Üçlü Birlik" (Tri Ünite-Trinite) Kanunu'nun varlığı.

2- Görünen ve görünmeyen evrenin tüm kısımlarını birbirine sıkıca bağlayan "ilişkiler"in varlığı.

3- Görünür âlemin ikiz kopyası olan ve varlığının başlıca temelini teşkil eden "görünmez âlem"in varlığı. Bu kısımda, kâinatta mevcut görünmez varlıklar, doğadaki ve insandaki okült güçler ve astral âlem ile ilgili ezoterik bilgiler ele alınmaktadır.

Konumuzu noktalarken, okültizmin üç ana esasını şöyle sıralayabiliriz:

1- Tanrı, İlkeler koymuştur.
2- Doğadaki tüm olaylar, bu İlâhî İlkeler dahilinde meydana gelir.
3- İnsan doğadaki olaylarla İlâhî İlkeler arasındaki orantıları (sayıları) tanımaya çalışarak yasaları araştırır.

Materia Prima (İlk Madde):

İlk madde Batı okültizminde materia prima (Latince) adıyla, çeşitli tradisyonlarda değişik adlar altında ifade edilmiş olup, genellikle madde evreninin yaratılmış ilk hali olarak betimlenir. Bu, kendisinde bütün biçimleri, bütün tohumları içeren bir cevherdir.

İlk madde kavramı “meydana geliş”in iki aşamalı olduğunu, daha açık bir deyişle, “yaratma” ile “şekil vermenin” farklı şeyler olduğu ilkesini içerir.

Materia prima, simyacılar ve kimi mistiklerce, maddenin Tanrı tarafından yaratılan ilk hali, her şeyin kaynağı, maddenin dört halinin ve tüm minerallerin türediği ilk cevher olarak kabul edilir. Simyaya göre dört unsur fiziksel planda (alemde) tezahür etmeden önce, süptil planda ilk madde halinde tezahür eder ki, Batı simyacıları dört unsurun ve tüm minerallerin aslının aynı olduğunu, hepsinin de yaratılan madde cevherinin saf (henüz etki altında kalmamış), şekillenmemiş, asli hali denebilecek materia prima’dan türediğini kabul etmişlerdir. Bu ilk maddeye Hinduizm’de prakriti adı verilir.

Kimi simyacılar ilk madde ile beşinci unsuru (quinta essentia) aynı şey kabul etmişlerdir ki, dış (egzoterik) simyada tüm maddi hallerin oluştuğu ilk madde cevherine felsefe taşı da denilmiştir. Antik çağda, kimi zaman bu anlamda kullanılan bir başka terim aether’dir. Antik çağın ezoterik öğretilerinde terim kimi zaman maddenin yaratılışındaki ilksel cevheri, yani maddenin ilk halini, kimi zaman da maddenin üç halinden daha süptil hali olan esîr’i ifade etmek üzere kullanılmıştır.

Sufilikte, ilk madde, Yaradan tarafından var edilmiş, fakat ruh cevheriyle, ruhsal tesirle irtibata geçmemiş haldeki madde cevherini temsil eder ki, bu asli madde cevheri ruhun tesiri altında şekillenerek “varlık” haline dönüşür. Tanrısal ışığın vurmasıyla “varlık” haline gelerek meydana çıkan, bu karanlık ilk maddeye subha denir. Tanrısal ışık nereye yönelirse, orası varlık haline gelir. Tasavvuf’ta varlığın meydana çıkmasına da hudûs adı verilir ki, Arapça’da “sonradan meydana gelme” anlamındaki bu terim yaratılışın bir defada mı olup bittiği, yoksa sonsuzca sürmekte mi olduğu tartışmasıyla önem kazanmıştır.

İlk madde denilen cevher, sembolizmde, Hint, Mısır, Çin, Sümer tradisyonlarında da görüldüğü gibi, genellikle ilksel sular ya da kaostaki “sular” sembolüyle ifade edilmiştir.

İlk maddenin farklı anlamları

Materia prima’yı elde etmek, iç (ezoterik) simyada, tüm madenlerin türediği ilk madde cevherini elde etmek anlamında değil, ruhsal varlığın ilk halini, yani maddi tezahür dünyasına doğmadan önceki saflığını, saf şuur halini elde etmek anlamında kullanılmıştır. Ayrıca materia prima ifadesinin, kimi inisiyasyonlarda, inisiye adayının üzerinde çalışılacak ham haldeki yeteneklerini ifade etmek üzere de kullanıldığı da görülmektedir.


Elementler:

Elementler ve Kozmik Planlar

Okültizmde kullanılan elementlerin fizikte gördüğümüz madde şekilleri ve işlemlerinin kendilerin değil de onların prensipleri olduğunu söylemiştik. İlerde göreceğimiz bazı uygulamalarda bu elementler ya enerji ya da ayrı bir fizik üstü mekan olarak gözükmekte. Bunları nasıl izah ederiz? Ayrıca bazı uygulamalarda fizikteki ateş, su ve diğer elementlerin fizik üstü bağları olduğu gibi bunları kullanarak çağrışımlar yapılmakta. Hermes’e göre “Yukarıdaki aşağıdaki gibidir ve aşağıdaki yukarıdaki gibidir.” 0 halde, bizim fizik dünyamızdaki madde biçimleri ile astral alemdekilerle bir benzerlik veya paralellik olmalıdır. Aynı şeylerin kalıbı orada olmalı. Dolayısıyla, Majide kullanılan elementler bizim bildiğimiz karı, sıvı, gaz ve ateşin astral kopyasıdır. Bunlar daha ince söz edilen planların ayrıca yediye bölünmeleridir, ve planları mecazi olarak yatay düzeyler olarak düşünsek, bunlar dikey olarak birbiri ile direk ilişkilidir. Dolayısıyla, örneğin astral ateşe bir çağrışım yapılması isteniyorsa fiziksel bir ateşi kullanmak mümkündür. Bu ilkeyi resmeden aşağıdaki çizim mecazidir. Aslında planlar iç içedir.


Elementallar veya Elemental Varlıklar

Bu bölümde yazacaklarımız deli saçması gibi gelebilir, ancak konu çok farklı kaynaklardan, farklı kültürlerden oldukça geniş bir şekilde belgelenmiştir. Okült bilimlerde elemental diye adlandırılan varlıklardan söz edilmektedir. Bunların tek bir elementten oluştukları inanıldığı için elemental adını almışlardır. Bunlar insan evriminden ayrı bir evrimden, insan zincirinden ayrı bir zincire bağlı olan doğa unsuruna (şakti, prakiti) bağlı maddi varlıklar oldukları ve insandaki ölümsüz ilahi pırıltıdan yoksun olduklar kabul edilir. Dolayısıyla, ölümlüdürler, ancak ömürleri insanlardan genellikle oldukça daha uzun olduğu kabul edilir. Bunlara ayrıca doğa ruhları da denilmekte. Asıl yapıları astral olmakla beraber bir eterik bedenine de sahip oldukları inanılır, zira yeryüzündeki doğal olayları ile irtibatlıdır. Bu yüzden doğanın insanoğlu karşısında gördüğü yenilgi ve tahribat, teknolojinin gürültüsü, kiri ve doğal dengeyi bozmasına karşılık elementallerin ısız yerlere çekildiğini kabul eden görüşler vardır. Elementallerin çocuksu davranışları olduğu ve iç güdülerine göre hareket ettikleri söylenir. Ancak edebiyatta göre aralarında çok farklı çeşitleri vardır, dolayısıyla genelemeye gitmek doğru olmaz. Aralarında öğüt veren, çeşitli konularda ayrıntılı bilgi verenlere de rastlamak mümkündür. Arahlarında insanlara dost olanlar, bulmak kabil olduğu gibi insanları sevmeyen ve uzak duranlarda, hatta saldırmak için fırsat arayanları da bulmak mümkündür. Bazen insanların zararına çocukça şakalar yapanlara rastlamak mümkündür. Bazı kültürlerde elemental varlıklar günlük yaşamın bir parçasıdır. Tibetliler elemental yakalamak için çanak antenleri andıran garip biçimde tuzaklar kurmaktadırlar. Irlanda’da’ küçük insanlar (Leprecaun) için akşam kapı dışında süt halen bırakılır.

Majisyenler ve büyücüler (sorcerer) tarafından elementallerin hizmete bağlandığı söylenir. Bunun adı hüdamcılıktır. Ayrıca, majide elemental yaratmak için yöntemler de bulunmaktadır. Elementalleri hüdam gayesi ile şişelere konulup hapsedildiği veya tılsımlara bağlandığı sadece “Bin Bir Gece Masalları”nda yazılmaz. Tibet’te Tulkuların, yane insan şeklinde düşünce formlarının yaratılması elemental yaratmaktan başka bir şey değildir.

İster adına elemental de, ister cin, doğa ruhu veya peri de, bu insan dışı seyyal varlıklarla ilgili edebiyat oldukça geniştir. Bu edebiyat dünyanın dört köşesinde yaygındır ve her yerde aynı şeyler anılmaktadır. Bu edebiyat efsane, destan, folklor, kutsal metinler, şiirler ve bilimsel araştırmaları da içerir. Kuranda ‘Cinler Süresi’ vardır ve cinlere inanmamak Kuranı inkar etmek anlamına gelir. Orada cinlerin “dumansız ateşten” yaratıldığını yazan. Müslümanlığı kabul etmek üzere cinlerden bir kavimin peygamberi görmeye gittiklerini yazar. Türkçe’de cinler konusunda en kapsamlı İslami kaynak İman-ı Sibli’nin ‘Cinlerin Esrar’dır(6). Son zamanlarda elementaller konusunda Türkçe ilginç bir kitap, Prof. Jorge Angel Livraga’nın “Elemental Doğa Ruhları”(7), Yeni Yüksek Tepe tarafından yayınlanmıştır. Konumuz açısından bu kitap daha ayrıntılı bilgi isteyenler için bir kaynak eserdir. Bu konu ile ilgili pek çok yabancı eserler bulunmaktadır. Katharine Briggs 480 sayfalık İngiliz-Kelt edebiyatında konu olan bir cin-peri sözlüğü bile yazmıştır(8). İnsanlar ve elementaller arasındaki ilişki ile ilgili ‘The Magic of Findhorn’ adında(9) ilginç bir kitap yazılmıştır. Bu İskoçya’nın en kuzey bir köşesinde kurulan Findhorn topluluğu ile ilgili olayları içermektedir. Teosofik açıdan Geoffrey Hodson, ’The Kingdom of the Gods’(10) başlıklı bol resimli bir kitapta Avustralyalı yazar bir duru görür olduğunu iddia ederek ayrıntılı bilgi ve incelemelerini sunmuştur. Maji açısında Franz Bardon adında Çekoslovakyalı majisyen 700’e yakın elemental varlıkların kral ve şeflerinin sicil, ad, görev, alan ve çağırma yöntemlerini kitaplarında vermiştir (11). Son olarak cincilik ve büyü ile ilgili İsmet Zeki Eyuboğlu çeşitli kitaplar yazmıştır, örneğin “Anadolu Büyüleri”,“ Cinci Büyüleri ve Yıldızname’, “Cinsel Büyüler” vs.(12).

Golden Dawn (Altın Şafak) Cemiyetine Göre Elementlerin Hiyerarşisi
The Hermetic Order of the Golden Dawn cemiyetinde mevcut aşağıdaki sınıflandırma, cemiyetin kuruluş süresi olan 1887 yıllarında yaratılmadı. Golden Dawn, Orta-Çağ, Rönesans ve hatta daha eski çağların sentez haline getirilmiş bilgileri ile donatılmıştı. Bunların arsasında Hermetik kaynaklı bilgi ve uygulama olduğu gibi, Enokyan, Kabalistik ve eski Mısırlı kaynakları da dahildir. Golden Dawn ve diğer okült cemiyetler konusunda daha ayrıntılı bilgi yakında sitemizde yayınlanacaktır.

Golden Dawn öğretileri zamanında gizli tutulurdu. Ancak derece derece ilerleyen belirli inisiyason törenlerinden sonra adaylara bir bir açıklanıyordu. Bu törenler adayı bu bilgileri hazmetmeye hazır bir konuma getiriyordu. Ancak, 1937 yılında Israel Regardie adında üyelerinden biri örgüte karşı yeminlerini bozarak bu bilgileri dört ciltli bir eser şeklinde yayınladı. Dolayısıyla, üyeleri için kutsal misterlerin sırları sayılan öğretilerine günümüzde her hangi bir kimse erişim sağlayabilir.

Bütün okült örgütlerde olduğu gibi, Golden Dawn’ın ilk dört inisiyasonu elemental derecelere tekabül eder. Daha sonraki inisiyasyonları gezegenseldir. Okült öğretilerde insan bir mikrokozmostur, yani küçük bir evrendir. Büyük evren, makrokozmosta olan her şey onda da vardır. Astrolojiyi çalışır bir sistem kıldıran ilke budur. Beşgen, beş köşeli yıldız, pentagram ile mikrokozmos, elemental seviye simgelenir. Altıgen, altı köşeli yıldız, heksagram ile makrokozmos güneş sistemi simgelenir. Aleister Crowley’e göre 11 sayısı mikrokozmos ve makrokozmosun birleşmesini simgleler. Majisyen evre evre gelişmesi sonucunda evrenle bütünleşir.

Aşağıdaki tablo da elementlerin İbrani ağırlıklı karşılıkları ele alınmıştır. Bu karşılıklar farklı kültürlerde farklı adlar altında gözükür, ancak prensipler değişmez. Golden Dawn’ın üst derecelerinde İbrani sistemi bir kenara konulur ve Enokyan dilinde karşılıklar kullanılır. Enokyan dili yeryüzünde her hangi bir topluluk tarafından günlük yaşamda kullanılmayan sadece majikal işlemlerde kullanılan dünya dışı bir dil olarak kabul edilir. Enokyan sistemi konusunda az bir bilgi Enokyan Maji yazımızda bulabilirsiniz.

Toprak Elementi

İbranice Adı: Aretz veya Ofir

Tanrı Adı: Adonay ha-Aretz

İstikamet: Kuzey - Tzafon

Başmeleği: Auriel

Meleği: Forlak

Hükümdarı: Kerub

Kralı: Gob

Elementalleri: Gnomlar

Taurus, Virgo, Capricorn

Tetramorf bölümüne tekrar dönecek olursak Hezekiel’in vizyonundaki Kerubun boğa ile tekabül ettiğini görürü. Kerub sözcüğün kökeni saptanmadı. Kimisi Ke ve Rub’u ayırarak ona güçlü anlamını vermiştir. Kaldelilerde bu sözcüğün toprağı işlemek anlamına gelir, dolayısıyla öküz veya boğa anlamı ile bağdaştırılır.

Maji ve Kabala’da hiyerarşi sıralaması şu şekilde olur, kozal alemde belirli bir Tanrı adı, mental alemde de belirli bir Başmeleği yönetir. Oda astral alemde belirli bir melek grubunu idare eder ve onlarda belirli elementallere ve fizik alanlara tesir ederler. Burada hemen belirtmek gerekir ki, majide melekler ince güçlerdir. Bazı görevleri mekanik bir şekilde yerine getiren insanlık ötesi varlıklardır. Farklı dinlerde veya inançlarda onlara farklı adlar verilmiştir. Majide bunları ilahiyat veya din açıdan yorumlamak önemli değildir. Eğer işleyen bir sistem varsa, üzümü yenilir bağı önemlidir değildir.

Prof. Livraga’ya göre toprak elementinde bulunan elementaller, Grnomlar, periler ve cüce varlıklar (küçük insanlar). Aslında bu sınıflandırmada sayısız varlık türü koymak mümkündür, Leprecaunlar, Browniler, Pixiler ve Goblinler gibi. Bu varlıklar çeşitli şekil ve boylarda bulunarak karayı, doğa örtüsünü ve yer altı mağaraları ve madden cevherler etrafında bulunmakta. Bunların hükmü altında her çeşit bitki, şifalı ot, çiçek, meyve bulunmakta. Ayrıca rnaddenleri, metalleri, kristalleri ve kıymetli taşları hükmeden cinsleri de vardır.


Su Elementi

İbranice Adı: Maim

Tanrı Adı: Elohim Tzabaot

İstikamet: Batı – Maarab

Başmeleği: Gabriel - Cebrail

Meleği: Taliahad

Hükümdarı: Tarsis

Kralı: Niksa

Elementalleri: Undinler – Periler

Cancer, Scorpio, Pisces

Su elementalleri Profesör Livraga, sirenler, nyrnpheler ve tritonlar olarak sıralamıştır. Toprak elementallerin çoğu erkek ağırlıklı görünmelerine karşın su elementaller genellikledi dişi ağırlıklıdır. Bunlar denizlerde, şelalelerde, derelerde ye göllerde görüldüğü söylenir (Örneğin Arthur efsanesinde Gölün Lady’si). Bu elementallerin zarif ve güzel oldukları söylenir ye genellikle çıplak görülürler. Zaman zaman yıkanan ye yüzen su perisi görüldüğü söylenir ye insanları görür görmez kaçtıkları söylenir. Paraselsus'un, cinler ve insanlar arasında geçen “evlilikler” hakkında yazmıştır. 19. asırda, İskocyalı Kirk yazdığı “Commonwealth of the Elves” kitabında bu evliliklerde ya elementalin ruhen ölümsüzlüğe kavuştuğunu ya da tersine insanin ruhen ölümlü olup bir elementale dönüştüğünü yazar. Bu da bu varlıklar etrafında anlantılan garip söylentilerin biridir.


Ateş Elementi

İbranice Adı: Asch

Tanrı Adı: Yhvh Tzabaot

İstikamet: Güney – Darom

Başmeleği: Mikael – Mikayıl

Meleği: Aral

Hükümdarı: Seraf – Serap

Kralı: Djin – Cin

Elementalleri: Salamanderler

Aries, Leo, Sagittarius

Eski ahitte Seraphların vizyonlarda ateşle çevrili kanatlı yılanlar biçiminde görüldüğü yazılır. Salamanderler ise, bir nevi seyyal kertenkeledir. Bunlar zaman zarnan ateşin içinde görülürmüş. Cellini (1500—1574) yazdığı hayat hikayesinde (16) beş yaşında babası tarafından şöminedeki alevlerin içinde bir salamandar gösterdiğini ve bu olayı unutmasın diye habası kulağına yumruk indirdiğini anlatır. 19. asırda, Gerard de Nerval İstantul kahvelerinde derlediği hikayelerinde (17) Hiram’in (veya Adonirarn) Hz. Süleyman’ın mabedini yapmadan önce nasıl ateş cinlerinin arasına girip onlardan bilgi ve yardım aldığını anlatıyor.

Hava Elementi

İbranice Adı: Ruach - Ruh

Tanrı Adı: Şaddayi El Hay

İstikamet: Doğu – Mizrah

Başmeleği: Rafael – İsrafil

Meleği: Hassan

Hükümdarı: Ariel

Kralı: Paralda

Elementalleri: Slyfler

Gemini, Libra, Aquarius

Hava elementin elementalleri sylphs’tir. Hodson’a göre onlar insanlardan biraz daha kısa boylu ye cinsiyetsizdirler. Tamamen humanoid olmalarına karşın arkalarında kanatlara benzeyen uzantıları vardır ve çok hızlı uçar ve hareket ederler. Genellikle, gökyüzünde iki veya üçlü gruplar şeklinde uçarlar. Franz Bardon’a göre bu elementallerin kralları ile temas kurmak kolay değildir, çünkü Sylphler utangaçtırlar ye insanlardan pek hoşlanmazlar.

Okült Çalışmalarda Elementler

Çeşitli ezoterik sistemlerde elementler o kadar çok fazla işlenmiştir ki, bunların hepsini şu kısa makalemizde aktarmak mümkün değildir. Dünyanın en eski dini Şamanizm'de elementleri çok önemli bir yeri vardır. Uzak Doğa ezoterizmdeki yeri Doğu Ezoterizm: Çakra ve Kundalini yazımızda işlenmiştir, ancak bu konuda da yazılacak bir kaç söz daha vardır. Batı ezoterik tradisyonundaki yeri konusunda sitemizdeki W.E. Butler'in Pratik Majinin Anahtarları yazısında danışabilirsiniz. Golden Dawn öğretilerinde elementlerle ilgili çeşitli kabalisitk, enokyan ve hatta Tantrik bilgi ve uygulamalar verilmişti. Bu tantrik kökenli öğretilerde tatva çalışmaları veriliyordu. Tatvalar Hint Tantrik sisteminde elementlere verilen addır. Bu elementler: Akaşa, Vayu (hava), Tejas (ateş), Apas (su) ve Prithivi'dir (toprak). Tatva çalışmalarında bu elementlerin tatvik sembolleri üzerinde çalışılır. Bunlar anahtar görevi görerek. Kişinin ilgili elementin ortamına girmesini sağlar. Bu bir nevi "planlarda yükselme" denilen metotla gerçekleşir. Elementin daha kaba şeklinden daha suptil/ince şekline girilir. Müzikte de belirli bir nota daha yüksek oktavdaki aynı nota ile resönans sağlar.

Tarot kartların sembolizmini inceleyecek olursak elementler konusunda pek çok şey bulabiliriz. Ancak bu konu elementlere giren daha birçok konu gibi ileride başka bir başlık altında daha kapsamlı olarak işlenecektir. Bu yazımızda amacımız bazı temel bilgileri vermektir. Tarot kartları Arkana Major (Büyük Sır) ve Arkana Minor (Küçük Sır) olarak iki desteye ayrılır. Arkana Minor aynı bizim oyun kartları gibi dört gruba ayrılır. Bunlar: asa, kupa, kılıç ve paralardır. Golden Dawn Cemiyeti asaları ateşe, kılıçları havaya, kupaları suya ve paraları topağa tekabül ettirdiler. Bu sembolizm hemen hemen bütün yeni ezoterik tarot kartlarına (Waite, Crowley, Golden Dawn/Wang, Golden Dawn Ritual/Cicero vs.) işlendi. Ancak bazı ezoterik sistemler, özellikler neo-paganlar haklı olarak ateşin kılıca ait olması gerektiğini ve asanın havaya ait olması gerektiğini savunmuşlardır. Çünkü kılıç ateşte dövülür ve ateş gibi yakıcı ve keskindir. Asa ise hikmet ve denge sembolüdür ve göğe doğru çıkar. Ağaçtan yapılmıştır, ağaçta havaya doğru açılır.

Bu dört alet aslında majisyenin çalışmalarında kullandığı aletler ve silahlarıdır. Unutmamak gerekir ki elementlerin içsel yönü de vardır. Elementlerde, majisyenin kendisinde geliştirmek istediği belirli faziletler vardır. Bunları kazanmak için onlara erişim sağlaması ve özümsemesi gerekir. Tarot kartların birincisi Majisyen adlı karttır. Burada majisyen çalışma masasının başında gözükür, önünde dört aleti: asa, kılıç, kupa ve para (disk). Majisyen bir yandan içsel elementlere hakim olmaya öğrenirken. Bir yandan da doğadaki çiğ güçler olan dışsal elementlerle karşı karşıya gelmekte. Bu deneyim ilk başlarda biraz ürkütücü gelebilir, çünkü insanlar doğadan uzak, varlığından habersiz yaşamaya alışmışlardır. Teknolojisi, bilimi, ekonomisi doğayı sömürmek üzerine kurulmuştur. Şimdi yüz yıllardır büyük bir emekle dışarıda tutuğu o vahşi güçle yüz yüze. Bu da onun ilk inisiyasonu. İlk önce doğala yüzleşmeden daha yüksek inisiyasonlar, kozmik sırlar, mistik haller vs. tam olarak yoktur. Ondan sonraki yol inisiyason adayının kendisini tanımasıdır. Gerçe, bu her saafhada mevcuttur ve misterlerin altın anahtarıdır, çünkü insan küçük evrendir (mikrokozmos) ve büyük evrende (makrokozmos) olan her şey minyatür olarak onda da vardır. Ancak bu sonraki safhada kendisini daha iyi tanıyacaktır. Misterler üç safhalıdır: doğa sırları, beşeri sırlar ve semavi sırlar. Bu üç safha elementler, gezegenler ve burçlar/sabit yıldızlar olarak gözükür.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder